Randevu: 0530 850 60 02

Sosyal Medya ve Ruh Sağlığı

İnsan, yaşamak ve gelişmek için başkalarıyla birlikteliğe ihtiyaç duyan sosyal bir varlıktır. Uygun sosyal bağlantılar stresi, kaygıyı ve üzüntüyü hafifletebilir; sosyal bağlantının olmaması ruhsal (zihinsel) sağlık için ciddi riskler oluşturabilir (Mohamad ve ark., 2018).

Sosyal medya 2000’li yılların başından itibaren binlerce şeritli sanal yol üzerinde ilişkiler inşa ettiğimiz, kendimizi ifade ettiğimiz, kimliğimizi şekillendirdiğimiz ve çevremiz/dünya hakkında bilgi edindiğimiz bir alan oldu. Bugün çoğu insanın hayatının en önemli parçası haline gelen bu mecra zihinsel sağlıkla doğrudan bağlantılıdır (O’Keeffe & Clarke-Pearson, 2011).

Sosyal medya dünyaya ayak uydurmamıza yardımcı olan, bizi başkalarıyla buluşturan, eğlendiren ve bazen bizi bir oyun ortamına çekerek öngördüğümüzden daha fazla zamanımızı tüketen bir yaşam biçimi oldu; günümüzde artık onunla aşk-nefret ilişkisi içindeyiz (Zsila & Reyes, 2023).

Sosyal medya ayrıca bilgi paylaşma ve farklı içeriklere erişme, destek gruplarına katılma, tercihleri benzeşen insanlarla tanışma fırsatı sağlayan etkili bir araç. Yine bu mecra hem kamuoyu oluşturma hem de sivil katılımı kolaylaştırma, sır perdesi ardındaki efsaneleri ortadan kaldırma gücü de taşımaktadır (Bers, 2010). Çevrimiçi topluluklar sağlık koşulları, yaşam olayları veya günlük zorluklarla ilişkili etkileşimlerle aidiyet ve duygusal destek algısını artırabilir; buradaki arkadaşlıklar, ödüllendirici sosyal etkileşimler ve mizah COVID-19 salgını sırasında stres azaltıcı bir işlev gördü (Burkley, 2022).

İnsanların anlık tatmini, eve kapanması, kalması ve mağaza, sinema ve tiyatronun yüz yüze etkileşimden uzaklaşması açısından da sosyal medya kritik rol oynamaktadır. Sonuçta bizi gerçek olay ve insanlardan çok medyadaki imajlarla karşı karşıya bırakan ve yüz yüze iletişimi azaltan bu mecra dil becerilerini olumsuz etkilemektedir (Riva, 2012; Pea ve ark. 2012; Turner, 2015). Sosyal medyayla geçirdiğimiz süre gerçeklikle, avatarların ardındaki insanlarla ve hatta çevrimdışı yaşamımızda kim olduğumuzla bağımızı kaybetme, çarpık bir gerçeklik duygusu geliştirme riskini de artırır.

Bireylerin zorlandıklarında, keyifsiz duygu ve düşüncelere kapıldıklarında bir kaçış yöntemi olarak teknolojiyi kullanması, sağlıklı başa çıkma becerilerini engelleyebilmektedir. Çevrimiçi iletişimin anlık doğası muhakeme yürütme, hayal kurma, süreyi yönetme becerisi ve soruna odaklanmaya fırsat tanımamaktadır.(Karim ve ark., 2020).

Sosyal medya, haber alma ve bireysel özgürlüğü genişletirken bir yandan da yanlış bilgi akışları, algı operasyonları, radikalleşme, bilgi hırsızlığı, suç, terör, nefret söylemleri, mitler, yalan ve spekülasyonlarla yüklü ürkütücü bir ormandır (Fuchs, 2016). Bu ortam aynı zamanda bilgi ve gürültü kirliliği, şaşırtıcı bakış açıları, yarış, kıyaslama, şov ve tüketim odaklı yapısı ile kurgusal elemanların rol model olduğu bir “zombi”leşme arenasıdır. Özellikle çocuk ve ergenlerin mahremiyet/güvenlik/bağımlılık sorunları yanı sıra gelişimsel düzeylerini aşan içeriklerle dağılması, yaşlarına uygun rolleri ve yollarını şaşırma olasılıkları göz ardı edilemez. Yerli sosyal medyamız da aynı biçimde ağırlıklı olarak her şeyin metalaştığı, sahteleştiği, gerçeğin kolayca ters yüz edilebildiği, herkesin ve her şeyin istismar edilebilir, inanılabilir/yalanlanabilir, alışılabilir /normalleşebilir, karalanabilir/yüceltilebilir ve özenilebilir olduğu bir platformdur.

Sonuçta sosyal medya iki tarafı keskin bir kılıçtır. Bilinçli ve dengeli kullanıldığında öz saygıyı artırıp, ruh sağlığını geliştirebilirken, aynı zamanda yoğun stres, kendini başkalarıyla karşılaştırma baskısı, artan üzüntü ve izolasyonla psikolojik sorunları ağırlaştırabilir. Ergenlerde sistematik bir gözden geçirme çalışmasında sosyal medyada harcanan zaman, aktivite, yatırım ve bağımlılık kategorilerinin tümünde depresyon, anksiyete ve psikolojik sıkıntıyla bağlantı saptanmıştır (Keleş ve ark., 2019).

Ölçülü ve Dikkatli Kullanım

Sosyal medya kullanımı üzerinde araştırma yapmak onu kullanmayan bir kontrol grubu bulmak zor olduğu için güçtür.  Bu platformlardaki iletilerin büyük çoğunluğunun “iyi niyetli” olduğunu düşünmek fazla iyi niyetli bir yaklaşım olacaktır. Sanal platformdaki buluşmaların herhangi bir ara sokaktaki tanışmadan daha anlamlı olduğu düşünülemez.

2014 yılında sinir bilimcilerin yaptığı bir deney Facebook’un beynin kumar ve madde bağımlılığı ile aynı dürtüsel kısmını tetiklediği sonucuna varmıştır (Turel ve ark., 2014). Electronics Hub raporuna göre dünya genelindeki kullanıcılar günlük ortalama 6 saat 37 dakikayı, Türkler ise 7 saat 24 dakikalarını bir internet ekranına bakarak geçirmektedir (Pezzone 2023). Beğeni ve yorum takıntısının potansiyel ruhsal sorun kaynakları olduğu bilinmektedir. Elbette sosyal medya herkesi aynı şekilde etkilemiyor. Teknoloji kullanımından etkilenme derecesi ne kadar ve ne biçimde kullanıldığına, kişiliğe/mizaca, yaşa ve diğer bazı etkenlere göre değişmektedir.

İngiltere’de yapılan bir ankette (Royal Society for Public Health & Young Health Movement, 2017), 14-24 yaş arası Britanyalılar Facebook, Instagram, Snapchat ve Twitter’ın kendilerini ifade etme ve topluluk oluşturma konusunda ekstra alan sağladığını düşünseler de bu platformların kaygı ve depresyonu artırdığını, uykularını kısalttığını, zorbalığa maruz bıraktığını, beden imajı ve “FOMO” (“bazı fırsatları kaçırma korkusu”) endişesi yarattığını da bildirdiler. Bu sorunlar özellikle aşırı kullanıcılar arasında daha şiddetlidir. Aşırı kullanım yalnızlığı artırmış, öznel refahı ve yaşam doyumunu azaltmıştır. Kumar bağımlılığı ise başlı başına büyük bir risktir.

Sosyal Karşılaştırma ve Özsaygı

“Sosyal karşılaştırma” fenomeni kullanıcıların paylaşılan içerikler üzerinden kendilerini değerlendirmelerini ifade eder. Sosyal medya gönderilerine yönelik imrenme/kıskanma duygusu bireylerde düşük özsaygı ve yetersizlik hissi yaratarak kaygı ve depresyon düzeyini etkileyebilir (Scott, 2023). Paylaşımlarla beğeni toplayamamak reddedilmiş, yalnız veya önemsizlik hissettirerek örselenme kaynağı olabiliyor; beğeni rakamları gizlense bile bu platformlarda karşılaştırma ve yorumlar yapılabilmektedir.

Olumsuz beden algısı: Sosyal medya, gençlere kaçırılmış deneyimleri görebilecekleri bir pencere sunmanın yanı sıra, görünüşleri ve gerçekliği çarpıtıyor. Dijital dünyaya bir filtre uygulandığında gerçeğin ve yalanın ayrımı imkansızlaşıyor; bu da takipçilerde hem fiziksel hem de duygusal zorlanma oluşturabiliyor. İnsanlar mükemmel görünmeleri gerektiğini ve değerlerinin görünümlerine bağlı olduğunu düşünerek örselenebiliyor, ellerindeki filtrelenmiş Snapchat ve Instagram fotoğraflarına benzemek için plastik cerrahlara koşabiliyor.

Bedenin her noktasının cömertçe sergilendiği sanal dünya beden imajından memnuniyetsizliğe ve yeme bozukluklarına yol açabiliyor. Akışı photoshoplu resimlerle ve görünümleriyle para kazanan influencer’larla dolu olan özellikle genç kadınlar kendi görünümleri hakkında üzülecektir. Gerçekçi olmayan fotoğraflar beden imajı sorunlarıyla mücadele eden kişileri ve bedensel değişim dönemi yaşayan ergen ve gençleri daha fazla zorluyor.

Siber Zorbalık ve Psikolojik Etkileri

Sosyal medya, siber zorbalık olaylarına da zemin hazırlayabilir. Çevrimiçi tacize maruz kalmak, travma, depresyon ve intihar düşünceleri gibi ciddi psikolojik sorunlara yol açabilir. Depresyona neden olan diğer bir sosyal medya etkeni cinsel eğlencedir.

Gençler sosyal medyayı ne kadar erken kullanmaya başlarsa platformların ruh sağlığı üzerindeki etkisi de o kadar büyük olur. Bu durum özellikle kadınlar için geçerlidir.

Genç erkekler saldırganlığı “fiziksel” olarak ifade etme eğilimindeyken, kadınlar bunu başkalarını dışlayarak ve incitici yorumlar paylaşarak “ilişkisel” biçimde yaparlar. Sosyal medya bu tür etkileşim risklerini artırmaktadır.

Özellikle çocuk ve gençlerin telefonları aracılığıyla neler görebileceklerini, nelere erişebileceklerini, çocukların anlamadığı pek çok fotoğrafı, şiddet olaylarını düşünürsek sanal alemin ne denli korumasız olduğunu fark ederiz. Savaş ya da işkence, şiddet, cinayet görüntüleri korkunç etkiler doğurabiliyor.

Sosyal Medya Bağımlılığı ve Uykusuzluk

Tarihte hiçbir zaman parmağımızın ucunda bir dizüstü bilgisayar, akıllı telefon, bir tablet ya da e-okuyucu aracılığıyla bu kadar çok ve bu denli bunaltıcı ileti bombardımanına uğramamıştık.  Bu durum sadece ruhsal bir sorun değil, fiziksel aktivitede azalma, göz, omuz, bel, boyun sağlığı açısından da ciddi bir sorundur. Sosyal medya kullanımının niceliği yanında daha fazlasıyla niteliği, zihinsel sağlığı, dikkat, bellek, ilgi ve akademik performansı etkilemektedir.

YouTube, TikTok, Instagram ve Snapchat gençler arasında giderek popülerleşti. Kitap, makale ya da roman okumak gibi geliştirici ve rahatlatıcı etkinlikler günümüzde “romantik” birer hayale dönüştü.

Sosyal medyanın yemek, sosyal etkileşim ve cinsellik gibi keyifli aktivitelere benzer “ödüllendirici/iyi hissettirici” bir özelliği var. Platformlar doğrudan bağımlılık yaratacak şekilde tasarlanmış, yayınlar yapay zekâ tarafından kullanıcıya özgü seçilmiş, platformların her birine kaydırmayı sürdüreceğimiz şekilde yerleştirilmiştir. Bir tür “ürün” olduğumuz için oradan sıyrılma şansımız azalmaktadır. Tıklamaya devam ettikçe kendimizi stres yüklü malzemelerle dolu küçük bir yankı odasında, kaygı ve depresyon sürecinde buluyoruz.

Kadınların erkeklere göre sosyal medyaya daha fazla bağımlı oldukları bulunmuştur. Sosyal medya bağımlılığı riski taşıyan kullanıcılar sıklıkla depresif belirtiler ve düşük benlik saygısı (özgüven) bildirmektedir (Budak ve ark., 2015). Sürekli bildirimlere odaklanma bağımlılığı artırabilir. Bu durum, uyku düzenini bozabilir, uyku sorunlarına neden olur.

Yeni evli çiftler, tüm balayı boyunca eşlerden birinin selfie paylaşımı yapması nedeniyle balayı dönüşünde ayrılma kararı alabiliyor. İnsanlarla sohbet esnasında “bunu Instagram’da gördün mü?” soruları incitici, “en iyi” arkadaşımızın yeni bir “en iyi” arkadaş seçtiğini paylaştığı fotoğraflardan öğrenmek travmatik olabiliyor.

Dışlanma ve Yalnızlık Hissi

Kendini sürekli başkalarıyla karşılaştırmak, çoğu zaman daha kötü hissetmeye yol açabilir; bu ortamlarda aktarılan “olağandışı” deneyimleri asla yaşayamayacağımız düşüncesi negatif duygularımızı tetikleyebilir.

Arkadaş gruplarına ya da etkinliklere davet edilmeme gibi etkenler yalnızlık ve dışlanmışlık duygularını tetikleyebilir.

Sosyal medyada gönderileri okumak gibi pasif aktiviteler paylaşım yapmak gibi aktif kullanıma göre depresyonla daha çok ilişkilidir. Öte yandan kişilerarası güven, aile dinamiği gibi çevresel etkenler, sosyal medya kullanımından daha fazla etkiye sahip olabilir.

Bilinçli Kullanım/ Sosyal Medya Okuryazarlığı

Bilinçli kullanım, sosyal medya platformlarından en iyi şekilde yararlanmayı ve sağlıklı bir dengeyi sürdürmek demektir. Sosyal medya okuryazarlığı, medya metinlerinin çözümlenmesini ve onların kimler tarafından, hangi amaçla ve hangi koşullar altında üretildiğine dair farkındalığı anlatır.

Sosyal medya okuryazarlığındaki yetkinlik bu platformlarda dengeli, güvenli ve anlamlı deneyimler yaşama şansını artırır.

Sosyal medyada yer alan yalan, iftira, şiddet ve nefret odaklı, düşmanca, kutuplaştırıcı, saldırgan içerikler her düşünceden insanın, özellikle de çocuk ve gençlerin inanılmaz kodlamalarla kimlik değiştirmelerine yol açabilmektedir.

Topluluklar arasında bilinçli bir iletişim ve saygı ortamı oluşturmak, siber zorbalıkla mücadelede değerli bir adımdır. Gerçek dünya ile çevrimiçi dünya arasındaki farkın bilinciyle sağlıklı sosyal bağlantılar oluşturmak, kendine saygıyı güçlendirmek önemlidir.

Destek gruplarına katılmak, bilgi edinmek ve pozitif içeriklere odaklanmak, sosyal medyanın olumlu yönlerinden faydalanma yolu olabilir. Aynı zamanda kendimize dijital sınırlar koymak ve çevrimiçi etkileşimleri gerçek dünyadaki sosyal bağlantılarla dengelememiz kritiktir.

Aşırı kullanımla ilişkili, ruh sağlığını ve günlük işleyişi olumsuz etkileyebilecek risklerle ilgili farkındalığın artırılmasına ihtiyaç vardır. Sorunun net çözüm yollarının başında ekran süresinin azaltılması gelir. Veriler, sosyal medyayı az kullanan tüketicilerin içerikten daha fazla hoşnut kaldığını göstermektedir.

Fiziksel aktiviteye istekli olmak, ekran nedeniyle hayatımızdan kaybolan şeylerle yeniden bağlantı kurmak, bu yönde küçük hedeflerle yola çıkmak ve bu yöndeki adımların olumlu etkilerinin farkına varmak mümkündür.

Sağlık Okuryazarlığı

Sosyal medya okur yazarlığı ve bunun önemli bir bileşeni olan sağlık okuryazarlığında, içerik üreticileri sürekli yeni stratejiler geliştirdiği için genel bir yetersizlik söz konusudur. Kaygılı bir insan sosyal medyada kaygılarının daha da kötüleşeceği mecraları arar ve aradığını da bulur; bilinçli okuryazarlar kaygılarını nelerin tetiklediğini ve farklı platformları kullanmanın nasıl hissettirdiğini analiz edebilirler.

Sağlık okuryazarlığı, kişinin sağlığıyla ilgili “sağlıklı” bilgilere ulaşması, bu bilgileri anlaması ve bu yöndeki kararlarında kullanabilmesi için gerekli olan entellektüel ve sosyal becerileri tanımlar. Görülen bilginin mutlaka teyit edilmesi önemlidir. 

İnsanlar hasta olduklarında ilk olarak internetin başına geçiyor, araştırıyor ve kıyaslıyor ancak sorunlarını kendilerinden önce soranların yanlış sorularıyla aratıyor, gereksiz ve aşırı bilgi yığını altında yanlış sonuçlar elde edebiliyor. Sekiz Avrupa ülkesindeki bir ankette katılımcıların %47,6’sının, TC. Sağlık Bakanlığınca yürütülen başka bir araştırmada ise nüfusun %70’inin sağlık okuryazarlığı düzeyinin yetersiz olduğu görülmüştür.

Sosyal medyada sıradan sorunların ağır hastalık belirtisi olabileceği imaları doğru bilgilerin arasına serpiştirilmektedir. Bu bakımdan sağlık alanında resmî kaynakların referans alınması önemlidir. Beslenme, estetik vb. tıbbi olmayan sorunların tıbbi sorunlarmış gibi tanımlanmasına tıbbileştirme denilmektedir. Gizli veya açık olarak uygulanan stratejilerle sağlık haberleri öncelikle kadın okuyucuların hizmetine sunuluyor ve sağlık tıbbileştiriliyor.

Araştırmalar, özellikle Youtube gibi görsel içerik sunan sosyal medya platformlarının, sağlık okuryazarlığına genelde olumlu katkısı olduğunu gösteriyor.

Başta medya olmak üzere değişik kaynaklardan elde edilen sağlık enformasyonu hem aşırı sağlık kaygısına hem de çok yönlü istismara neden olmaktadır. Tıbbi bilgileri doktorların anlaşılır terimlerle ya da hastaların anlayabileceği biçimde açıklamaları zorunludur. Hastaların tanı ve tedaviyi anlamamaları halinde, sağlık hizmeti alma süreçleri yeniden başlamakta ve karmaşıklaşmaktadır.

Medya içeriklerinde sunulan sağlık enformasyonunun profesyonel editoryel süreçlerden geçirilerek tıbbi açıdan doğruluğunun güvence altına alınması büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde resmi düzenlemelerin eksikliği, yanlış bilgilendirmelerin doğru olanlardan çok daha fazla olmasına neden olmuştur; dahası kimyacı/biyolog/astrolog/fizikçi/uzman/danışman//enerjici/din adamı(!) vb sağlık mensubu olmayan kişilerin sahte bilgilendirmeleri sağlık mesleği mensuplarının paylaşımlarının çok üstündedir.

Ebeveynler için kısa öneriler

İnsan yaşamındaki “hassas dönemler”, belirli yaşlar (ergenlik ve evden ayrılma dönemini içeren 11-19 yaş arası) veya yaşam değişikliklerinin olduğu zamanlardır. Z kuşağı gençliği önceki kuşaklara göre çok daha hızlı ve yoğun biçimde yararlı/toksik bilgilere erişebilen “dijital yerliler” konumundadır (Palley, 2012).

Gençlere bu siteleri yasaklamak gerçekçi değildir; internet onların sadece son partiler ve konuşmalardan haberdar olmalarının aracı olarak değil, çoğu zaman beklenen eğitim ve okul etkileşimleri, bir duyuru ve haber kaynağı olarak da gereklidir.

Çocukların sosyal medya aracılığıyla daha önce hiç tanışmadıkları insanlarla bağlantı kurması yaygın bir durumdur. Ebeveynler onların kullandıkları teknolojileri anlayıp sosyal medyada akıllıca gezinmelerine yardımcı olacak donanıma sahip olmak zorundadır. Çocukların ve gençlerin sosyal medyayı kullanırken güvenlik önlemlerini alması ve bu platformları ebeveyn rehberliği altında kullanmaları önemlidir. Ebeveynlerin, çocuklarına sosyal medya kullanımıyla ilgili sınırlar koyması ve sağlıklı alışkanlıklar geliştirmelerine yardımcı olması önemlidir.

Çocuklarımızın dijital refahları, beyin gelişimi, bilişsel ve duygusal gelişimleri, çevreyle ilişkileri şansa bırakılamaz. Becerilerin geliştirilmesi, çoğunlukla uygulamalı biçimde yani gerçek dünyaya maruz kalarak sağlanmalıdır. Amerikan Pediatri Akademisi’nin önerdiği ekran süresi çocuklar ve gençler için günlük iki saattir. 

Gençler sosyal medyayı kullanmaya başladığında ebeveynler onlara gönderi ve mesajlarını inceleyebileceklerini iletebilir. Ebeveynlerinin görmesini istemiyorlarsa onları başkalarının göreceği bir mecrada da yayınlamaları doğru olmayacaktır.

Çocukların somut nesnelerin resimlerini paylaşabileceği ancak kendi fotoğraflarını yayınlayamayacağı kuralını önemseyin. Bu şekilde çocuklar, görünümlerine odaklanmadan da deneyimlerini paylaşabilirler.

Çocukların akşam yemeğinde telefonlarını bırakmalarını isteyen ebeveynler kendileri de buna uyabilir. Ebeveynlerin sosyal medyayı kullanma şekli çocukları için model oluşturacaktır.

KAYNAKÇA

Bers, M. (2010). Beyond computer literacy: Supporting youth’s positive de­velopment through technology. New Directions for Youth Development, 2010 (128), 13-23. doi:10.1002/yd.371

Budak, E., Taymur, İ., Aşkın, R., Güngör, B. B., Demirci, H., Akgül, A. İ., & Şahin, Z. A. (2015). Relationship between internet addiction, psychopathology and self-esteem among university students. The European Research Journal, 1(3), 128. https://doi.org/10.18621/eurj.2015.1.3.128

Burkley, S. (2022). Social media, humor, and crisis Health communication: Humor used to inform over social media during COVID-19. Eagle Scholar. https://scholar.umw.edu/student_research/477

Karim, F., Oyewande, A., Abdalla, L. F., Ehsanullah, R. C., & Khan, S. (2020). Social media Use and its Connection to Mental Health: A Systematic review. Cureus. https://doi.org/10.7759/cureus.8627

Keleş, B. Y., McCrae, N., & Grealish, A. (2019). A systematic review: the influence of social media on depression, anxiety and psychological distress in adolescents. International Journal of Adolescence and Youth, 25(1), 79–93. https://doi.org/10.1080/02673843.2019.1590851

Mohamad, M., Juahir, H., Ali, N. a. M., Kamarudin, M. K. A., Karim, F., & Badarilah, N. (2018). Developing health status index using factor analysis. Journal of Fundamental and Applied Sciences, 9(2S), 82. https://doi.org/10.4314/jfas.v9i2s.6

O’Keeffe, G. S., & Clarke-Pearson, K. (2011). The impact of social media on children, adolescents, and families. Pediatrics, 127(4), 800–804. https://doi.org/10.1542/peds.2011-0054

Palley, W. (2012). Gen Z: Digital in their DNA. New York, NY: Thompson. Retrieved  from  http://www.jwtintelligence.com/wpcontent/uploads/2012/04/F Internal_Gen_Z_0418122.pdf

Pea, R., Nass, C., Meheula, L., Rance, M., Kumar, A., Bamford, H., … & Zhou, M. (2012). Media use, face-to-face communication, media multitasking, and social well-being among 8-to 12-year-old girls. Developmental psychology, 48(2), 327-336. Doi: 10.1037/a0027030

Pezzone Study identifies which countries spend the most time staring at their screens. Techspot, April 29, 2023 

Royal Society for Public Health & Young Health Movement. (2017). StatusOfMind social media and young people’s mental health and wellbeing. In rsph.org.uk (E1 8AN). Royal Society for Public Health. Retrieved December 15, 2023, from https://www.rsph.org.uk/static/uploaded/d125b27c-0b62-41c5-a2c0155a8887cd01.pdf

Riva, G., Baños, R. M., Botella, C., Wiederhold, B. K., & Gaggioli, A. (2012). Positive technology: using interactive technologies to promote positive functioning. Cyberpsychology, Behavior, and Social Networking, 15(2), 69-77. DOI: 10.1089/cyber.2011.0139

Scott, E., PhD. (2023, August 11). The stress of social comparison and how to limit comparing yourself to others. Verywell Mind. Retrieved December 15, 2023, from https://www.verywellmind.com/the-stress-of-social-comparison-4154076

T.C. Sağlık Bakanlığ. (2020). Türkiye’nin Sağlık Okuryazarlığı Düzeyi Ölçüldü. In sggm.saglik.gov.tr. Retrieved December 10, 2023, from https://sggm.saglik.gov.tr/TR,57003/turkiyenin-saglik-okuryazarligi-duzeyi-olculdu.html#

Turel, O., He, Q., Xue, G., Lin, X., & Bechara, A. (2014). Examination of neural Systems Sub-Serving Facebook “Addiction.” Psychological Reports, 115(3), 675–695. https://doi.org/10.2466/18.pr0.115c31z8

Zsila, Á., & Reyes, M. E. S. (2023). Pros & cons: impacts of social media on mental health. BMC Psychology, 11(1). https://doi.org/10.1186/s40359-023-01243-x

Prof. Dr. Rüstem Aşkın

Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Psikiyatri & Psikoterapi

Yorum yapın